7 Şubat 2009 Cumartesi

içimdeki özgürlük

bir mail gelmiş, arkadaş ve dost arasındaki farkları anlatan cinsten. "arkadaş evde parti vereceğiniz zaman size bir hediye getirir, dost ise yardım etmek için erken gelir ve toparlanmaya yardım etmek için geç gider." yazıyordu bir maddede. en çok bu dikkatimi çekti. bunun gibi biçok madde vardı. mailin altına indikçe resimler çıkıyordu. arkadaşlığı dostluğu anlatan resimler... sanırım benim arkadaşım çok ama dostum yok...

bu mailden sonra bir de başka bir arkadaşımın spaceine girdim ve en yakın dostu için bir yazı yazmıştı. yazı yazdığı kişi de ona yorum yapmıştı. gerçekten çok iyi dosttular. hep birbirlerini destekliyorlardı. hatta oradan bi kaç alıntı yapacağım:


ћaчat sensiz coĸ boş nedamet .. aяtıĸ neяeчe baĸsam o ifademizi qöяüч0яumm.. sennĿe az ĸişinin intiĸamını aĿmadıĸ .. ĸimi zaman maћĸemeĿiĸ oĿduĸ ĸimi zaman qüĿmeĸden wcчi boчĿadıĸ.. aяtıĸ ћaчatmın ћeя ĸöşesinde sen ћeя ĸaяesinde sen ћeя daiяesinde sen waяsn bu dosdĿuĸ bu ĸaяdeşĿiĸ ћiç bozuĿmasıın bitanemmm senii coĸ seviчoяuumm canımm

birbirlerine takma isim taktılar. nedamet diyor biri diğerine...

benim hiç dostum yok biliyor musun? biraz küçük emraha benzedi ama olsun :)

arkadaşlarım var evet ama zor zamanımda derdimi tasamı anlatabileceğim kimse yok. çok garip gelebilir sana. ama öyle.

düşünüyorum da bu benim seçimim. çok kolay uyum sağlayan bi insanım. herkesle iyi anlaşabiliyorum. ama şu bağımsızlık isteğim yok mu... kimseye bağlı olmama isteği... özgürlüğüne düşkünlük... ne çektiysem bunlardan çektim :)

dost olmanın çeşitli sorumlulukları vardı ve ben bu sorumlulukları kaldırabileceğimi düşünmedim. hep kendi başıma bir hayatım vardı. evet çok yakın olduğum insanlar vardı ama zamanla baktım ki onlarla da koptum. kendime göre bir insan yoktu hiç. belki de olmasını da istemedim. dedim ya özgürlük hissi...

benim duygularımı anlayan, benim gibi düşünene rastlamadım. kendimi başkasına göre de değiştiremedim, biçok insanın kendini değiştirdiği gibi yapamadım...

insanlara içimden geçenleri açık açık anlatamadım çünkü biliyordum beni anlamayacaklardı.

fakat sınıfta yazılarımızı okurken öyle olmuyordu. herkes yazısını okuyordu. birçok kişinin yazısı okunurken çoğunluk dinlemiyordu. sıra bana geldiğinde herkes kulak kesiliyordu. yeri geliyordu kahkahalar attırıyordum yeri geliyordu gözlerini dolduruyordum. en güzeli de her yazımdan sonra "çok güzel olmuş betül" demeleriydi. derdimi anlatamıyordum dostum yoktu ama bir topluluk içinde duygu ve düşüncelerimi ifade ettiğimde insanların çok hoşuna gidiyordu.

rahatlamak için dostumun yanında olması gerekmiyordu. piyano sesi ve kendimle rahatlayabiliyordum. belki bana piyano çalsaydın güzel olurdu...

hayatıma başka bir insan müdahale etmemeliydi. toplum kurallarından bahsetmiyorum, duygusal bir bağla müdahaleden bahsediyorum...

tepede yalnız başına yaşayan ağaç gibi... kendi kendine birşeyler anlatan, dıştan gelenlere karşı yılmayan, yaprakları ilk günkü gibi yeşil olan, sararıp solmayan, rüzgarla dansedip mutlu olan bir çam ağacı... bazen çocuklar gelir , altında oynarlar. ve çocuklar onunla konuştuklarında çam ağacını çok severler. çam ağacı onlara birşeyler anlatır. hepsi dinler. çam ağacının dibine su döküp ona sevgi cümlelerini söylerler. sonra da giderler. çam ağacı yine yalnız kalır. ama mutludur. bir daha çocukların gelmesini bekler. bir piyano sesi hisseder gövdesinde... ve yine mutlu olur...

işte budur benim içimde olan biten

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder